Page 56 - 15. sayı
P. 56

İyidir, daha ilk bakışta yaradılışı dinler tarafından
         yüceltilen, eğe kemiğinden bir kadın yaratılan ve yine
         tertemiz bir cennetten bir kadın yüzünden kovulan
         erkek (!), ne garip değil mi, doğuştan üstün yetenekli.
         Doğru mu okuyorum, günahkâr kadın, masum ve
         yaratıcı usta! Kimler bilime aykırı bu hikâyeyi uydurdu
         bilemiyorum ama Selim, değil eğe kemiğinden, beni
         yaratmak, karnını bile ben olmasam doyuramaz. Gel
         gör ki, beni sürekli izler, nasıl giymişim, ne yapmışım,
         kime işaret vermişim hangi adama pencereden
         bakmışım, kime gitmişim diyemiyorum bile, çünkü
         kimseye gidemiyorum.

                                                                  Neredesiniz? desem sesimi kimse duyamazdı bu
         Selim’in gönül gözü kirli bir kere. Doğru görmek
         istemedi hiç beni. Benim kötü olduğum üzerine hep        kalın duvarlardan. Sahi ben bu sonsuz cehennemden
         kurgu yapar kafasında. Çocuğuma da beni kötüler.         çıkmayı hiç istemiş miydim? İsterdim tabii ki;
         Gri boyalı camlara siyah perdeler çeker. Aslında bir     kanatlarıma rüzgâr doldurup uçmak isterdim.
         yerinden ışık sızdı mı çekiştirdiği, düzelttiği bu
         perdeler kararmış yüreğidir. “Yüreğe karanlık girdi mi   Bir gün delinin zincirinden boşanması gibi perdeyi
         onu aydınlatması zor” derdi annem. Düşünmez kimi         çektim, biraz ışık ve susadığım bir tutam hava için mi
         erkek, herkesin bir bireyliği olduğunu. Bir halkayla     sadece? Hayır, eski Naz’ı bulmak için. Kendimi
         bozulan bireyliğim acıttı hep yüreğimi. Kontrol,         aramalıydım nihayetinde adına evlilik denen tünelde
         kontrol, sahi nereye kadar? diyemiyordum bile.           çok muydu bana yabancılaştırılmaya çalıştığı kendini
         Kocam hangi saatte uyuyacağıma neyi yiyeceğime,          aramak? Kitaplar okuyan, dans eden ya da ne
         hangi saatte hangi programları izleyeceğime ve           bileyim, ovada, yaylada, tarlada, zeytinde, dokuma
         giderek doğurup doğurmayacağıma karar veren              tezgâhında kendisi olan kadını aramak. Aradım ama
         otoriter biriydi.                                        anladı canavar. İşten geldi, yaptığım yemekleri bir
                                                                  güzel tıkındı, koltuğa geçti, perdelere ilişti gözü.
                                                                  Birinci sahne: Pencereleri ve kapının kollarını çıkardı;
         Aslında uyumazdım ben”, çoğu zaman geleneklerden
         ve törelerden örülü kafeste kıvrılır kalırdım. Kıvrılır ve  kaçacak bir delik dahi bırakmadı .Sonra kıvılcımlar
         altı yaşındaki kızım adına düşünürdüm. Bana inşa         saçan hezeyan içindeki gözlerini üzerimde gezdirdi,
         edilen kafesin aynısının da bir gün o ellerle veya       pimi çekilmiş bir bomba gibi üzerime yürüyordu; ağzı
         başka ellerle bir hem cinsim olan kızıma inşa            köpükler saçıyordu..vBen ve kızım serçe gibi korku
         edileceğini düşünmeye başlamıştım. İnsan yaralansa       içindeydik; sessizce bir köşeye sinmiş, küçülmüş,
         dahi bu kafese niçin dönerdi? Onu kaderine kimler        nefesimizi tutuyorduk. Birden bir tekme hamlesiyle
         terk ederdi? Kaç kadın bu zindanı terk etmek             masayı devirdi. Tabakları tuzla buz etti, hıncını
         istemişti? Terk edenlere neler olmuştu. Ah, bunları bir  alamadı telefonumu kırdı. Eli beline gitti. Kayışını,
         öğrenilmiş çaresizlikle düşünmeye beni iten neydi?       yavaş yavaş çözdü ve bir kırbacı şaklatırcasına
         Babamlara gittiğimde fazla yüz bulmamıştım bir kere.     belime acımasızca vurdu. Çocuğuma göstererek
         Kocandır, döver de sever de… “Ser verip sır verme,”      “Annen olacak kadın aşağılık bir mahlûk, or….” dedi.
         hele bir çocuk sahibi olsun, sana kul köle olur,         Bunu çocuğumun belleğine kazırcasına belki otuz
         olgunlaşır. “Kol kırılır yen içinde kalır.” Her seferinde  belki kırk defa söyledi. Sonra bayılmışım.
         ölesiye dayaktan sonra bu öğretilerle karşı              Kanepedeyim, ağzım ve ellerim koli ipiyle sıkıca bağlı,
         karşıyaydım, “Kadın erkeğin elinin kiridir.” Kabul       vurduğu yerler ve en çok da kalbim sızlıyor. Başımda
         ediyorum, annem babam cahildi, öyle görmüş öyle          çocuğum Ayla, “Anne, anneciğim ne olursun uyuma,
         yaşamışlardı; ama ya bu toplum? Kafesi kırmak ve         gözlerini aç.” diyor. (Birinci sahne: Kadının karanlıkta
         bağırmak istesem? Ey toplum! Ey aydınlar!                ufku gördüğüdür.)



                        SAYFA 55 • SOSYAL HİZMET MAGAZİN • HİKAYE • MART 2022 • 15. SAYI
   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61